takımın tertibi gösteriyor ki, biz bu ligde olan her takıma karşı kafa kafaya oynayacağız. asıl öğrenilmesi gereken öğrenilmiş. oyunu tutmayı beceriyoruz. takım oyunda kaldığı sürece maçı kazanmaya yakın tarafız, çünkü hem sahada, hem kenarda hücum becerisi yüksek olan 5-6 oyuncu var kadromuzda... ligin ilk yarısında öndeyken oyunu tutmayı beceremezken, ikinci yarıda maç berabere giderken, çok daha rahat oynuyoruz.

hikaye geçen haftaki kasımpaşa maçının benzeri. karşımızda becerikli bir takım var. oyun dengede, sonra 60 olunca yapılan değişikliklerle tempoyu bir basamak arttırıyoruz ve takım oyun kalitesinden hiçbir şey kaybetmiyor. irfan ve aydın kalitesindeki adamlar kenarda. serdar sakatlanıyor yerine giren aydın maçı alıyor. hleb yoruluyor yerine giren irfan orta sahaya verimli bir tempo kazandırıyor. (bu futbolcuların fizik-mental olarak hazır olmaları da teknik direktör başarısı)

ön tarafta bunlar olurken geride ahmet-ante ikilisi, ahmet oğuz (ki ikinci yarı o da farklı, tribünde 2. deli ibrahim lafları dolaşır oldu. şu hücuma çıkma işini biraz daha becerebilse çok başka bir adam olacak) ve uğur ( uğur için sene başında bu adamın futbolla bir işi kalmamış yorumu yapmıştım, şimdi izlediğim uğur ise bambaşka bir gayretle oynuyor). şimdi tekrar bakalım: geri 4lü, ahmet-ahmet-ante-uğur, tamamı yerli olmasa da gençlerbirliği üretimi. hepsi futbol okulumuzdan geçmiş (ante'nin hacettepe'de oynadığını hatırlatırım) onların önünde selçuk, hem toplu hem topsuz oyunda ne yapacağını ezbere bilen, kaslarından çok bilgeliğini çalıştıran bir adam. yanında da atıl kurt, sahadaki her yere koşan, hızır acil skulason... skulason'un toplu oyunda, topsuz oyundaki kadar becerikli olmadığını özellikle söylemek gerekiyor. onların önünde de komutan hleb. takımda papazlık yapılacaksa bu öyle takım arkadaşlarına dayılanarak, yanındakileri bozarak olmaz. ince ince herkese bir şey anlatıyor, zor pozisyonda istediği vuruşu yapamayan el kabir'i tatlı tatlı azarlıyor, el kabir de kafası önde dinliyor hleb sahada bir efsane olduğunu iyi biliyor. bazen artık genç olmadığını unutup acayip işlere giriyor. bunlar top kaybı ile sonuçlanıyor.

2. golden 3-4 dakika sonra bursaspor baskısı başladı. 1-2 pozisyonda da baya gole yaklaştılar. o dakikalarda ne olur maç 2-2 olmasın diye düşündüm. icabında galibiyetimize 3 puan vermesinler ama bu maç böyle bitsin diye düşündüm. en büyük korkum maç kaybetmek falan değil, antep maçındaki travmanın tekrarlanması. 3-4 dakika süren bursa baskısından sonra bizimkiler topu alıp, bizim kaleye en uzak yere götürdüler, orada bir 3 dakikayı yediler. tamam dedim, bu takım olmuş

(bu arada hopf topu oyuna elle sokuyorsa skoru değiştirmek istediğimizi, kaleci degajı ile topu ileri gönderiyorsa skoru korumak istediğimizi anlıyoruz)