şşş şşş geliyo! şşş şşş geliyoo!!!
çok yakında...!
şşş şşş geliyo! şşş şşş geliyoo!!!
çok yakında...!
a|c
Kalpağımı alır giderim...
Hani? Gelen Giden Yok.
Mehmedim Günerim, sen ortala, ben gelişine çakarım.
yoldaymış...
maça da hep geç girer zaten...
diğer topiklerde devam eden tartışmalar dolayısıyla bir şeyi yeniden bir kez daha tekrar etmek zorunda kalıyorum.
bütün arkadaşlarıma, aramıza yeni katılanlara ve gençlerbirliği sevdalılarına derim ki:
bizim iyi bir takımımız olacak ama iyi bir hocamız asla olmayacak.. ersun yanal'ın sözleşme imzaladıktan üç gün sonra gönderilmesi örneğinde olduğu üzere..
iyi bir takımımız olacak; çünkü onları satmak için sergilediğimiz vitrinin bilinen, iyi bir intiba bırakmış ve her zaman gönül rahatlığıyla alım yapılacak olan "garanti FC" olması lazım. her vesileyle belirttiğimiz gibi zamanında bu işleri başarıyla yapmış, futbolumuzun içinden geçtiği süreci çok iyi değerlendirmiş ve kulübümüzün kaynaklarını maharetle kullanmış başkanımızın vizyonu budur ve bundan başkada birşey değildir. anlar arası diyaloğu doğru okuyup, geçiş dönemlerindeki değişimi yakalayabilseydi eğer, biz valencia'dan döndüğümüzden beri çok zaman ve çok para kaybetmemiş olurduk..
ama sevgili başkanımızın hala geremi adlı oyuncumuzun satış sürecinde yaşadığı hazzı ve takdiri aradığını görüyoruz. gereminin ve tıpkı onun gibi afrika ülkelerinden kulübümüze kazandırdığımız oyuncularımızda olduğu gibi.. ülke futbol kamuoyunun ve basının sürekli öne çıkardığı, ucuza alıp pahalıya satmayı futbolun neresine sığdırdıkları bilinmez bir şekilde orantısız poh-pohladığı gibi..
böyle birşeyin bir daha olmayacağı son derece açıktır ve görülmemesi diye birşey olamaz.. daha dün barcelona'nın 10 yaşındaki yıldızının daha 5. saniyede attığı golü bugün tv'den izleyen, afrikada parlayan 9 yaşındaki çocuğun menecerine internetten ulaşan birinin artık kimsenin görmediği yetenekleri ucuza alıp pahalıya satma hayallerini terketmemesi bizim felaketimizdir.. ama sevgili başkanımız bütün bunlara kulak tıkayıp, bitmiş tükenmiş ama hala hiçbir zaman yakalayamayacağı hayallerinin peşinde koşan define avcısı gibi kulübümüzü zarar içinde yönetmektedir. yukarıda bahsettiğimiz geremi ve bu güne kadar yapılmış tüm transferlerimize bedel olan skoko'yu satamamış ve bonservisini değerlendirememiş olması bile kendisini bu hayallerden uyandıramamıştır.
artık genç yetenekleri bulup çıkaramadığı içindir ki; ele gelebilen, azda olsa ayağı topa yakışan oyuncularla doldurmaktadır kadromuzu.. ve boşaltmaktadır da kasamızı.. vede bunlardan her sene alt yapıdan gelenlerde dahil 10-12 tanesini transfer etmek zorunda kalmaktadır, olması gerektiği gibi.. bu kadar oyuncu transfer eden bir kulüp planlamamış olsa bile bazı anlarda doğru kadroyu, doğru bir dizilişle bir araya getirebilmektedir. bozuk saatin bile günde iki defa doğru anı göstermesi bilinen bir gerçektir.
işte tam bu anlarda hocanında bilgili ve hedefleri olan idealist olması, belli bir kaliteye ulaşmış kadroyu doğru kanalize edip, doğru bir taktik dizilişle sevk ve idare debilmesi durumunda takımın yönü yukarıya dönmekte ve böylesine basit ve ucuz bir futbolun oynandığı bir ligde üst sıralarda yer bulması gündeme gelmektedir.
gelinen noktada ise bolca paraya gereksinim duyulmakta. bazı zamanlarda çeşitli vesilelerle dile getirdiği ve masraf olarak gördüğü primler ve diğer futbolcu ödentileri artmaktadır. sevgili başkanımızım biricik ve yegane vizyonunun canından çok sevdiği paracıkların -kulübümüzün bile olsa- böylesine hiçbir şekilde bir hedefe ulaşmayacak(!) amaç için harcamayacağını biliyor olmamız gerekir. en azından 33 yıldır bizim bunu anlamış olmamız gereksin artık..
bu bağlamda en uzun süreli çalıştığımız hocalar kaliteli kadromuzu bir türlü doğru oynatamayan, içlerinden en kalitelilerininde satılmasına bilmediği için veya menfaatlarini kaybedeceğinden korktuğu için seslerini çıkaramayan hocalardır.
hasbel kader bazen gözden kaçırarak takımın başına getirdiği hocalar bile her an her yerden çıkacağından korktuğu tehlike sezilince derhal ve açıklaması zor bir şekilde sebepsiz gönderilmektedir. ersun yanal'ın daha bir antremana bile çıkmadan neden gönderildiğini kimsenin bilmemesi gibi..
baştan yanlış isimlerle kurulmuş olsa bile, devre arasında kadrosuna katılanlarla güçlenen ve en azından bu ligi domine edecek olan takımımızın başında ligin iddialı teknik direktörlerinin elinde nerelere çıkacağını tahmin edebiliyoruz.. şu anda zaman zaman kalede sorun yaşasa bile hiçbir mevkisinde eksiği olmayan ve bu lige göre oldukça kaliteli ayaklara sahip olan kadromuz ersun yanal'dan sonra kendisinden önce gelen bütün teknik direktörlerde olduğu gibi bilgisiz, vizyonsuz ve kariyersiz fuat çapa'nın elinde tamda ilhan cavcav'ın istediği bir konumda bazen ileri çıkıp dikkatleri toplamakta, bazende aşağılara düşüp oyuncu alınabilir kulüp olarak mücadelesini sürdürmektedir.
takım kadrosundan bir veya iki oyuncuya zaman tanınması en fazla onların yapması muhtemel hatalarla bir kaç maçın kaybedilmesine neden olur. ama daha geride en az 30 maç vardır ve kadroya tanınan zaman bu maçları kazanmamızda en büyük yatırımımız olur.. ama bilgisiz ve kariyersiz hocaların bundan sonra futbolu öğrenecek halleri olmadığı için onlara zaman tanımak sezon yada sezonların kaybedilmesi demektir.
gerçi ortada ne bir kupa nede elle tutulur bir başarı olmadığı halde tamamı tamamına 33 yıldır kulübü bir ticarethane gibi yöneten bir başkana "duayen" sıfatının yapıştırıldığı bir ligde zamanın bir önemi olabilirmi?. bu son dediğimiz ise, bizim içine düştüğümüz ama bir türlü göremediğimiz, çözemediğimiz açmazlarımızdan biridir, belkide en önemlisidir..
Konu MehmetGUNER tarafından (01-Apr-2013 Saat 15:08 ) değiştirilmiştir. Sebep: yaptım işte
bizimde bir hikayemiz olsun diyerek ortaya atıldığını zannettiğim nedenden dolayı süper olduğu iddia edilen aslında kurşunlu ve son günlerde de kesici ve delici aletlerin yoğun şekilde görüldüğü ligimizin sonuna geliyoruz..
bizede sevimli basın tarafından dayatılan hikayenin gereği dünyanın en çetin liglerinden biri olduğuna inanmamız isteniyor.. en çok izlenen derbilerden biride bu ligdeymiş.. fazla konuşmayın, inanın diyorlar..
acaba benmi yanlış bakıyorum diye bir hisse kapılıyorum bu yüzden ama öyle değil işte.. gene aynısı oluyor, son yıllarda olanın aynısı gene oluyor..
ligin dibindeki mücadele tepesindeki mücadeleden daha sürükleyici, daha ilgi çekici ve daha merak uyandırıcı bir biçimde devam ediyor.. bu işte bir terslik yokmu diyor insan kendi kendine..
olsa olsa puan cetvelini ters tutuyor olmalıyız ama oda değil.. işte galatasaray'ın karşısında 1., fenerbahçenin karşısında 2. olduğu yazıyor.. gerçi birinci olanın daha 30. haftada 30 puanı yok ama olsun ne gam olmayan başarılara abartılı hikayeler düzmeye devam..
dedik ya; geydirilmiş hikayeler ligi diye.. haliyle böylesine paçoz bir ligde etraf duayenden, imparatordan ve kraldan geçilmiyor.. 33 yıldır elle tutulur bir başarı yok ama duayen diye başladılar ya bi kere kimse sorgulamaz.. elene elene nasıl imparator kalınabiliyor onuda kimsenin merak etmediği gibi..
lig başlamadan bu ikisinin şampiyonluğu kovalayacağı belliydi.. ama dediler bu sene lig hemde süperlig çok çetin geçecek, herkes yayıncı kuruluştan decoder alsın.. iyide arkadaşlarım biz bu çok çetin bir mücadelenin koptuğu ligin dünyada en çok izlenen derbilerden biri olan bu ligin derbisinin tarfalarından ikisinide yendik.. öyle zannedildiği veya söyelenlere bakıldığında, olması gerektiği gibi fazlada zorlanmadık.. çok rahat geçtik..
arkadaşlar biz ne yaptığımızı biliyormuyuz?. böylesine çetin bir ligin kupa adayı iki devini yenmekle bittimi işler?. noolacak onlara düzülen methiyeler, abartılı övgüler, sabahlara kadar süren pohpohlamalar?.
bunuda geçtik yayıncı kuruluşun son bir aydaki artması, tavan yapması gereken yayın gelirlerinden kaynaklanan mutlak değeri ve limitleri aşacağı garanti olan reklam gelirlerini nasıl olduda engelleyebildik?.
nasıl olduda bunu yapabilecek güçteki takımımız bu peruşan ligde 13 beraberlikle en çok beraberlik alan takım durumunda?. bunuda merak etmeyecekmiyiz?.
sadece transfere harcanan para açısından avrupanın önde gelen liglerinden biri olduğumuz kesin.. oda çin malı santroforlara yada futbolu ve herşeyi bırakmış ıskartalara ödediğimiz paralara rağmen.. aksi olsaydı eğer kapıkuleden çıkar çıkmaz bizi geri gönderenler gibi bizde bir marka olurduk avrupa arenasında.. kendi kendimize anlattığımız bir safsatadan ibaret hikaye değil.. uyduran bile yanlış uydurmuş..
öncelikle fuat çapaya çok teşekkür etmemiz gerekir böylesine yalın bir gerçeği başta bu iki şişirilmiş camianın ve tüm spor kamuoyunun suratına çarptığı için.. sonrada bunların yanına bile yaklaşamayacak diğer takımlara o kadar puanı nasıl kaptırdık diye soracağız.. biz hangisiyiz diye merak etmek durumundayız.. ve bu öyle futbolda hiç olmayan vur-kaç taktiğiyle anlatılacak bir durum değil..
bizde kendimize inanacağımız yada inanmak ihtiyacını hissettiğimiz hikayeler uydurmayalım.. ideallerin yoksa taktiğinde yoktur.. hedefleri olmayan gemilere rüzgarlar ne kadar yardım edebilirler ki?..
küçük bir not: saz çalmaktanda anlamadığını zannetmeye başladım. insanı alıp götüren bütün parmakların uyum içinde çok hızlı hareket ederek çıkardığı tınıları şimşek hızında vurmak yerine elini hep aynı yerde tuttuğundan dedim bunu..
zaten bu usulde çalmandan olacak, futbol hocasına değilde herkese mavi boncuk dağıtan nasreddin hocaya benzetmiştim..
Konu MehmetGUNER tarafından (23-Apr-2013 Saat 18:13 ) değiştirilmiştir. Sebep: değiştirdim işte..
geçtiğimiz forumlarda da defalarca değindiğimiz konu, uzun zamandır dikkat çektiğimiz gibi kangren olmak üzere. değişime ve gelişime kapalı mevcut kulüp yönetimi kaçınılmaz bir şekilde yokoluşa doğru hızla sürükleniyor ve bu yapılanma ile kulübümüzü yine kendinin düşürdüğü bu durumdan kurtaracak gibide görünmüyor.
dünya futbolunun gelişimi coğrafi etkenlere bağlı kalmadan çok ciddi değişimler geçirdi. küresel futbolun mekanları son derece değişkendir ama kurallar kitapçığı tekdir.. futbol, dünyanın her yerinde hala yaklaşık 8 dönümlük çimle kaplı bir alanda 400-450 gram ağırlığındaki meşin yuvarlakla oynanıyor. ve hala bu meşin yuvarlağın rakiplerin savunmaya çalıştığı 7.32 X 2.44 ölçülerine sahip hafif metal veya ahşaptan imal kale direklerinin arasından geçirmenin puan veya puanlarla ödüllendirildiği bir oyun. işte kulübümüzün mevcut yönetiminin takılıp kaldığı ise hala bu şartlarda sürdürülen yarışmada işlerin eskiden olduğu gibi yürütüleceğidir. bazılarına göre endüstriyelleştiği öngörülen dünya futbolunda başta fifa ve uefa kriterleri, bosmann kanunları gibi hukuksal sınırlamaları çok iyi yorumlayan ve değerlendiren kulüp yönetimleri bu değişimleri temsil ettikleri ve başarısıyla yükümlü oldukları kulüplerinin yükselmesi için kullandı. ortaya çıkan an itibariyle zamansal dinamiklerin limitlerini zorlayan kulüp yönetimleri teknolojiyi ve tıp biliminin imkanlarınıda katarak oyunun kurallarını lehlerine döndürmeye, değişen ve ortaya çıkan bu yeni durumda taktiksel gelişmeleri bulup çıkarmaya yada bulunup uygulamaya başlanmış yeni oyun kurallarını yakalamaya yöneldi.
artık kimse afrikanın en ücra köşelerinde kimsenin görmediği ve bilmediği, farkedilmeyen genç yetenekleri bulup çıkarmaya ve bu yetenekleri başka kulüplere kakalamaya çalışmıyor.
hala böyle yeteneklerin bir yerlerde var olduğunu sanan ve tüm mevcudiyetinin bu yeteneklerin keşfi ve bir başka kulübe kakalanması hayallerini, katıldığı görsel ve yazılı medyada her fırsatta dile getiren yönetimimizin; konsersüse kapalı kalmasının, değişime ve gelişime sırtını dönmesinin bedelini çok ağır ödeyeceğini ve tamda bu günlere adı konmamış krize sokacağını belirtmiştik. artık mevcut yönetimin "tecrübeli" gibi safsatalarla, "tekrar güneş doğacak" yalanlarıyla, "duayen" gibi spekülasyonlarla ve manüplasyonlarla iktidarını sürdürmesi kolay olmayacak..
kulübümüz tamda bu noktada tarihi bir kırılmanın eşiğinde...
olmasına rağmen; hala bu tarz bir tartışmanın bir futbol ülkesi olduğu iddia olunan memleketimizin başkentinde yapılmıyor olması hayret edilesi bir durumdur. üstelik göz göre göre içine düşürüldüğü krizle boğuşan kulübümüzün bu krizi atlatacak her türlü imkana, alt yapıya, tesisleşmeye ve her ne kadar çar-çur edilmiş olsa bile hala büyük bir güç olan ekonomik yapısına rağmen..
diğer takım taraftarlarından ayrı bir yere konulan, elit ve engin görüş açısına sahip olan alkaraların böyle bir tartışmayı başlatıp, odağında yer alması kulübümüzün bu kırılma noktasında en ihtiyaç duyduğu gelişme olacağı açıktır. ama alkaralar arasında bile bu tip bir tartışmaya ilgisiz kalınmakta, işlerin eskiden olduğu gibi ufak tefek tadilatlarla yeniden düzene konulacağı, nerede ve nasıl olduğu bilinmeyen ama sürekli goller atacak oyuncuların beklendiği, kerameti kendinden menkul hocaların bizi hakettiğimiz sıralara taşıyacağı fikri hakimdir.. gerçekte ise bu yaklaşımların mevcut kulüp iktidarıyla tıpa tıp aynı olduğunun görülmeyişi, alınacak her puanın ve cılız başarıların sorunu çok daha öteleyeceği ve artık önelenemez bir biçimde büyüyerek karşımıza yeniden geleceği açıktır..
bu anlattıklarımızın büyük bir kısmı ve hatta tamamı önceden tahmin edilebilir niteliktedir. bütün bunların görülmemiş olması yada görüldüğü halde umursanmayışı bizim ayıbımızdır.. ama bu affedilemez körlüğümüze ve umursamaz tavrımıza karşı çaresiz değiliz.. hala dönebileceğimiz, değişip güçleneceğimiz ve bu yarışa yeniden ama güçlü olarak katılacağımız son bir sistem geri yükleme noktamız mevcut.. döndük; döndük.. dönemedik; zaten gideceğimiz nokta diptir. ha belki oradan tarihsel ve yapısal gelişimlerimizi gerektiği gibi tamamlamışsak önümüzdeki tek yol devrimdir.. bu durumda bile yapacağımızın devrim olduğunu söylemek için şimdi çok erken.. yoksa öyle bazı arkadaşlarımın tamamen iyi niyetleriyle, beklenti içinde olduğu gibi her pazar devrim olmaz..
mevcut kulüp iktidarının kısaca tüm yapılanmasını ve politikalarını tümüyle reddeden, onların mukayese kabul etmez parasal iktidarını zorlayacak, ve basiretsiz yönetimi yerinden edecek, bilime önem veren, teknolojik değişime açık, katılımcı, kararlı ve yeterince kaynağa sahip, gerekirse birleşik alternatif kulüp yönetimine giden yollar hala mevcuttur ve açıktır.. sorun bu yolların nerede ve nasıl ulaşılabilir olduğundan kimsenin gerçekten haberi olmamasıdır.. yapılacak işin artık bilinmeyen bir yanının kalmadığı herkes tarafından kabul edilmesi gereken bir durumdur. ama bu durumda bile yarışmakta olduğu diğer rakipleriyle kıyaslandığında imkanları son derece geniş, ekonomik, teknik ve alt yapısıyla gerili bir yay gibi duran kulübümüzde bu yolları deneyecek bir alternatifin çıkmayışı hayretler ötesidir.. tekrar ediyorum: böyle bir girişimin bir kere yapılmış olması ve düzenbazlıkla önünün alınması bir daha denenmeyecek olması anlamına gelmez..
küresel futbolun mekanları son derece değişken olduğundandır; kriz zamanlarında sonuçlara dair belirsizlikler ortaya çıkar.. her türlü yerelleşmiş, kulübümüze ait imkanlarla dolu piyasa yükselişe geçer.. ya yeni kurulacak alternatif yönetimler yeni mekanları ele geçirip mevcut kulüp iktidarının bölgesel hegemanyolarıyla mücadele imkanı bulur.. bu mücadelede yakın temasta bulundukları mevcut yönetimin egemen kadrolarına kendilerini anlatma, açıklama fırsatını yakalayıp onları yanlarına çekerek iktidar yollarını zorlarlar.. yada radikal hamleler sergileyerek zaten istikrarsızlaşan, zayıflayan, takati kalmamış mevcut kulüp yönetiminin yıkılıp yeniden tesis edilmesinin imkanlarını bulur..
ortada bu gibi alternatifler duruyorken, sanki yapılacakların tamamı denenmiş artık hiç bir şey yapılamayacakmış gibi susup beklemek, razı olmak, boyun eğmek, mevcut kulüp yönetiminin hayatını idame ettirebileceğini iddia etmek ve hatta onların buna yazgılı oldukları anlamına gelir ki; gelecekteki yapılanmanında verimlerinin alınmasını şimdiden yok eder..
çok uzun olduğunu ve okunmayacağını bilerek şimdilik burada kesip, krizlerin paradokslar ve fırsatlara dair anlar olduğunu hatırlatarak sevgili alkaraların yüreklerine biraz su serpeleyeyim..
Konu MehmetGUNER tarafından (09-Nov-2013 Saat 15:35 ) değiştirilmiştir.
Yok abi, okuyan biri var, yaz sen yine..
Bu işler kısır döngüye girdi iyice, bizi bizden alan da şu balık hafızamız...
"Kötü gidişe dur dedik, XXX Hoca'yla birlikte çıkışa geçtik" cümlesini milyon kere kurmuşuzdur, ama yıllar geçmesine rağmen niye bir arpa boyu yol gelebildik sadece? Ulan sürekli çıkışa geçiyoruz, ama hala aynı yerdeyiz, nasıl oluyor??
Mesela bugünlerde tehlike çanları yine çalmaya başladı bangır bangır! Yine milyon kere yaşadığımız olay; bu hafta kiminle konuşsam her ağızdan tek bir laf çıkıyor: "Yav bu Şifo neler yapıyor öyle!". Bakın "Gençlerbirliği" ya da "Cavcav" demiyorlar, "ŞİFO" diyorlar. Yani Gençlerbirliği mevzu olduğunda akıllara ŞİFO gelmeye başladı. Mehmet Özdilek ismi Cavcav'ın önüne geçmeye başladı. Ve bundan dolayıdır ki o kısır döngü dahilinde, aslında destan yazdığımızı sandığımız o Trabzonspor maçıyla birlikte Cavcav'ın eli yine el frenine uzanmaya başlayacaktır illa ki!... Farklı olan şu var: Lige yıllardır hiç bu kadar kötü başlangıç yapmamıştık, ligin dibine bu kadar umutsuzca çökmemiştik, bizim duayen yıllardır bu kadar huzursuz olmamıştı. Bu durumdan kendisini kurtaran hocanın kredisi eminim biraz daha fazla olacaktır, ama hepsi o! Mesela, hiç sanmıyorum ki devre arasında bu yaşadığımız çıkışı desteklemek/sağlamlaştırmak adına akıllı transferler yapılsın.. Takım kurtuldu, fena gitmiyor, yeter la işte.. ;-)
Neyse, ne diyorduk biz, abi nasıl yendik Trabzon'u öyle yaa, 0-2'den 3-2! Süperiz, muhteşemiz, uçuşa geçtik, üff anam!!
a|c
Kalpağımı alır giderim...
vallaa bu dediklerin zaman zaman beynimizi kemirmiyor değil sevgili abreg..
düşünürüm bazen; pazartesi alkaralar unutuyor, çarşamba balıklar, cuma hipopotamlar unutuyor, cumartesi büyük kediler.. zaten onlar unutsalar ne olacak, unutmasalar ne?. o güç bizde olsa bizimde bunlara kafa yormamamız gerekir ama durum ortada. biz elimizdeki imkanları ancak ve ancak limitlerde kullandığımız halde bir yerlere gelebiliriz. burası bir gerçek olarak ortada duruyorken; 33 yıl sonra alınan üç maçlık bir seri sonunda hemde bizzat başkanın kendisi tarafından onun duayen olduğu gibi bir akıldışılığa inanmamız isteniyor.. sorulması gereken soru ise: böylesine apaçık bir akıldışılığı bir duayen nasıl sergileyebiliyor?.
dedik ya mukayese kabul etmez parasal iktidarını; manüplasyonlarla, dezenformasyonla, spekülasyonlarla ve bunların yetmediği durumlarda hile ve düzenbazlıkla daha fazla sürdürebilmesi artık mümkün görülmüyor.
birazda gülelim: nakliyat şirketimiz var ve şoför alınacaktır diye yazı asmışız meselaa..
adamın birini getiriyorlar, cv'si müthiş. tavsiye edenler, tüm mahalle, şoför camiası, tanıyan herkes tek bir şey söylüyor:
- bu adam müthiş, yolda kalmaz, tam 33 kere arabayı çamurdan çıkardı..
ya ben kafayı yedim yada bu millet.. yolu açık olsun. gönderin gitsin derim ben..
demekki bu adam 33 kerede çamura düştü. böyle birşey mümkünmü yahu?. bu adama araba teslim edilir mi?.
ama gel gör ki; arabayı 33 kere çamurdan kurtarana sürücünün duayeni deniyor bu memlekette.
bir duayen 33 kere çamura düşmez. bana görede..
duayen arabayı kurallar dahilinde limitlerde kullanarak götürüp, aldığı gibi geri getirene denir..
Iyi ya işte Mehmet Abi. Arabayı 33 yıl önce ikinci ligde teslim almıştı. Aldığı gibi geri verecek.
Aynı kadro, aynı taktik, aynı oyuncu değişiklerine rağmen ligin en zayıf kadrosu diye nitelendirdiğimiz takım, ligin bir kötü iki iyi takımını yendi. Şaşırdınız değil mi? 3 günde ne değişti? Şifo Mehmet biraz oyuncularımızın sırtını sıvazladı. Onları mevkilerinde ligin en iyi oyuncuları olduğuna inandırdı. Son haftalarda Metin Hoca'nın yüzünde sadece umutsuzluk vardı.
Stancu'nun 3 maçta 4 golü yoktan var etmesini bekliyor muydunuz? Artık Gosso ve Ahmet'e kimse şaşırmaz ama göreceksiniz, bugünlerde en çok eleştirilen Ramazan da bizi şaşırtacak. Yine çok eleştirilen Petroviç'i de ağzımız açık seyredeceğiz. Ancak bir konuda çok haklısınız. Bu bizi şaşırtan oyuncular transfer sezonunda kapanın elinde kalacak. Beni asıl şaşırtan yönetimin elindeki değerlere sahip çıkmaması ve bir kere daha zirveyi denememesi.
şifo memedin takımın başına gelmesiyle neler değiştiğini maç topiğinde yazmıştık ama gözden kaçmış gibi. sevgili onur.
basiretsiz ve kabiliyetsiz ama evladımız olan metin diyadininin aynı tabanca gibi takım hacettepeyi geriye yasladığı gibi gençlerbirliğinide gol yememek üzere tertipleyip sahaya sürdüğünü, 8 savunmacının yer aldığı takımımızın kalesini ancak bu kadar savunacağı ortadaydı. öylede oldu..
kazanmaktan başka çaresi olmayan şifo memedin aynı takımı, hatta isimleri aynı dakikalarda değiştirerek üstelik; sadece ve sadece ileri doğru oynatması, tıpkı akhisarspor maçında olduğu gibi en azından rakiplerine karşı üstün olduğunu kanıtladı..
ortada futbol biliminin, taktisyenliğin hakettiği kaçınılmaz başarılar dururken;
sırt sıvazlamayla, şefkat göstermeyle olsaydı bu işler, bizim kedi lig şampiyonluğunu kimseye kaptırmazdı..
esas mesele ise;
şifo memedin yönetimimiz tarafından da beklenmeyen bu nispetsiz çıkışı aynı bu şekilde devre arasına kadar sürsün de; bakalım kim futboldan mı yoksa idare etmekten mi anlıyormuş göreceğiz..
bu takıma devre arasında yapacağı takviyeler ve eksiltmeler gösterecek onun 33 yıldır taraftarları nasıl oyaladığını, durumu nasıl idare ettiğini herkes görecek.. artık küçülen dünyada ve daralan futbol alanında hiçbirşey gizlenemiyor ve saklanamıyor.. başarıya ulaşmanın kriterleri bellidir ve defalarca denenmiş ispatlanmıştır. bi bakalım bakalım bunların arasında sırt sıvazlamak var mı?. yada arsen wengwer kimin sırtını sıvazlamış, guardiola kimi pohpohlamış, ferguson kimi gaza getirmiş..
kümede kalma duayeni cavcav, bu takımın başına getireceği mustafa denizli, abdullah avcı, hikmet karaman gibi ismler de varken; gene durumu idare etmek için şifo memedi getirdi. ama dedik ya hiç beklemediği bir biçimde aynı takım, aynı kadro ile farklı dizilişle hesap dışı bir çıkış yakaladı.. bu ülkede 2-0 geriye düştüğü trabzon maçını çevirebilecek takım sayısı azdır. bizim bunu yapacak gücümüz olmasaydı gene yapamazdık. önce güç, kudret ve kabiliyet olacak ondan sonra ister sırtını sıvazla ister enseye tokat..
şimdi;
başında şifo memedin olduğu bu takıma takviye gerekiyor. eksik ve yetersiz bölgelerinin yetenekli ayaklarla takviye edilmesi durumunda ligin ikinci yarısını domine edeceğimiz artık anlaşılmıştır umarım.
şimdi göreceğiz valencia'dan dönen takımın dağıtılması, milletin ağzı açık izlediği ersun yanalın sözleşme imzaladıktan üç gün sonra kovulması nasıl oluyormuş?.
artık yalanlarda, spekülasyonlarda, düzenbazlıkta bir yere kadar.. mevcut kulüp iktidarının yönetim hataları gizlenemeyecek kadar çoğaldı. kulübümüz, tarihi içerisinde bir kırılma noktasının göbeğinde bulunuyor..
futbol çok basit bir oyun, bilinmeyen hiçbir şey yok. elinde bu imkanları olan takımların yapacağı bellidir. yalanlara, safsatalara ve gaza mazota da bu oyunda yer yok.
Konu MehmetGUNER tarafından (19-Nov-2013 Saat 17:06 ) değiştirilmiştir. Sebep: işte..
Hepsi sıvazlıyor Mehmet Abi. Guardiola Messi için "O dünyanın en iyisi" demişti. Arsen Wenger bu aralar Mesut'a gaz veriyor. Yeteneğin ve gücün varsa sırt sıvazlama işe yarar. Futbolcunun kendine güvenmesi çok önemli.
Sezon başından beri ne diyoruz. Bu kadro sandığımız kadar kötü değil. Kötü sonuçlar aldık ama genelde kötü oynamıyorduk. Neticeyi bir kenara bırakıp Hatice'ye bakanlar şaşırmadı.
Hleb şu anda oynanan bate borisov Leverkusen maçında şahane bir performans koydu ortaya. Neden gönderdik bu adamı, bir sezon daha kalamaz miydi?
henüz dünyanın olduğunu duymadık ama avrupanın en çekişmeli futbol liglerinden biri olduğu iddia edilen ligimizde ilk yarıyı geride bıraktık. değişen hiçbir şeyin olmayışını görmek bizi pek şaşırtmadı. bizde uzun zamandır şikayetcisi olduğumuz kronik hastalığımızdan bahsetmek zorunda kalıyoruz.. -yine-
nicelik olarak fazlalar, hatırları kırılır, çok istiyorlar yada birileri çok istiyor, biz bunları neyle oyalayacağız gibi kriterlere dayanarak halk otobüsüne döndürülmüş olan ama bize çekişmeli olarak sunulan kurşunlu süper ligimizde daha ilk yarı dolmadan takımlardan biri düşüyor.. diğeri ise ikinci yarı başlar başlamaz gözünü bir alt lige sabitlemesiyle düşeceğini bariz belli ediyor. düşecek olan sonuncu takımın öylesine nispetsiz ve öylesine vahim hatalar yapması lazım ki; tıpkı kendisi gibi olan onca takımdan ayrılıp tek başına kalabilsin. yahu bu ligden düşeni amatör küme bile kabul etmez..
altıda bir üstüde birdir ligin söyleminde olduğu gibi üst tarafta durum farklımı sanki..
aşırı seyrek zaman aralıklarında, mucize kabilinden kazanılan şampiyonluklar neyi değiştirebilirki? sonuçta bu çok zor ve çetin olduğu iddia edilen, bize göre de, sevgili ziya adnan’ın belirttiği gibi, kurşunlu süper ligin şampiyonluğu üç istanbul takımının tekelinde. onlarında öylesine affedilmez hatalar yapması gerekiyor ki; defalarca reddettikleri, defalarca altın tepside önlerine getirilen lig birinciliği artık kendilerinde kalmasın.
küresel futbolun mekanları coğrafik etkenlere bağlı kalmaksızın az da olsa değişkenlik gösterebiliyor ama futbol hala yaklaşık sekiz dönümlük çimle kaplı bir zeminde hala aynı kurallarla oynanıyor. ve üzerine çektiği yoğun ilgi nedeniyle içinden geçmekte olduğumuz iletişim çağında öyle çokda bilinmeyeni kalmadı. artık herkes herşeyi biliyor. fazla bedeller ödeyerek izlemek zorunda bırakıldığımız ligimiz futbolunun kalite düzeyi, neredeyse her akşam bir kanalda bulabileceğimiz avrupanın diğer liglerinde izlediğimiz futbol düzeyiyle çok derin farklarla ayrılıyor.
peki izlediğimiz ve mukayese yapabildiğimiz onca ligden görece olarak bariz bi şekilde ayrılan ve tabiri maruz seviyece yerlerde sürünen ligimizin, neden bu kadar zorlu ve çekişmeli olduğuna inanmamız isteniyor?.
neden olacak; eziklik.. gerçekte ayıplı bir malı çok yüksek bedeller ödeyerek izlemek zorunda bıraktırılışımızın dayanılmaz vicdan azabı.. janjanlı ambalajlarla sunulan bir zamanlar dünya starları olan ama artık son bir kez vole vurmaya gelir gibi, emeklilik ikramiyesini almayı planlayan oyuncuların gereğinden fazla abrtılı sunulması da bu durumu değiştirmiyor.. bize artık manüplasyonlar ve safsatalardan başka sunacak birşeyleri kalmadı.
burası la liga değil.. ligimiz önümüzdeki sezondan itibaren onaltı takıma düşürülmeli. oyalanacak başka bir meşgaleleri olmayan kitlelerin veya sayıca kalabalık olanların, bu igde yer alabilmek için, nicelikten başka bir takım ilave değerleride olmalı..
sayıca nispeten azaltılmış ve daha az hata yapanların kalıp devam edebileceği ligi izlemek için pasolig denen mucize buluş kaldırılmalı. herkes her takımı izleyebilmeli, ligin tamamını görüp, değerlendirebilme olanağını elde edebilmeli. mücadele gücü yüksek olacağını düşündüğü diğer takımların maçlarınada gidebilmeli. nede olsa o bir futbol izleyicisi.. gerekirse protestosunu da açıkça ortaya koymalı. çünkü her pazar günü stadın önündeki köfteciden tut, içerideki güvenlik görevlileri dahil, başkan, yönetim kurulu, futbolcular, teknik direktör, masör, doktor herkes alır; bir tek o verir.. herşey düzgün gidiyorsa protesto neden olsun ki?. olsa noolacak?. eleştiriye kapalı olmak olabilir mi?.
her futbolcunun kendine özgü forma numarası olamaz.. takımın forma numarası olur ve takımın oyuncuları o hafta birden onbire kadar belirlenmiş takım formasını kapabilmek için birbirleriyle rekabet içinde bulunurlar.. burası onların işyeri değil.. buraya gelip kendi forma numaralarıyla yer alamazlar. burası bizim kulübümüz. o formada kulübümüzün forması. o falanca nolu forma bizim için çok değerli ve onu o hafta giyebilmek sevgili oyuncumuzun tek düşüncesi olmalı. bizim ondan beklediğimiz formamızı kapma mücadelesi.
üretilen ne kadar artı değer varsa tümü hüpletmek için üzerine çöreklenen kapitalist sistemin futbolun yarattığı bu değeri atlaması mümkünmüydü?. biricik sevgililerimiz, futbol kulüplerimizi elimizden alan, bazılarının menecer dediği uluslararası futbol simsarlarının oyuncağı haline getiren değişimlerin başında geldiğine inandığım her futbolcunun kendine has forma numarası uygulamasına son verilmiş olur. belkide futbol yeniden bir aşk olur..
adaletsiz iş olmaz. hele hele herkesin gözünü kırpmadan izlediği, artık hiçbir bilinmeyeni kalmayan futbol adaletsiz olamaz. hakemin futbola kesin hakimiyeti geçerli kılınmalı. bunu kulüpler, federasyon değil bizzat futbol seyircisi sağlamalı.. kendi kulübünün oyuncusu olsa bile, futbol kasabını oyun dışına alması için hakemin arkasında durmalı. ne olursa olsun kupa benim olsun zihniyetinden sıyrılmalı.. aynı şekilde kendini yere atan, zaman çalan sahtekarları kendi kulübünün oyuncusu olsa bile istemediğini belli etmeli. dedik ya o pazar orada bedel veren bir tek odur ve beş beş para verip bir futbol müsabakası izlemek için o stada gelmiştir. soytarı izlemek isteseydi sirke giderdi. stada niye gelmiş olabilir ki?.
son tahlilde ele aldıklarımız hayata geçirilse futbolu şifreli kanaldan yayınlamaya gerek kalır mı?. futbol açık kanaldan yayınlanmalı ve bütün sporsever kitlesine ulaşması sağlanmalı. oluşacağını sanmıyorum ama oluşacaksa da bilet gelir kaybını federasyon cüz’i takviyelerle kapatabilir. kulüplerimizin hatırı sayılır yayın gelirini, onlarca lüzumsuz dizilere vergilerimizi döken, kimsenin izlemediği yarışmalara orantısız bedeller ödeyen devlet kanalları izlenecek bişey bulmuş olurlar..
bakın herkes mutlu..
Konu MehmetGUNER tarafından (01-Feb-2016 Saat 18:03 ) değiştirilmiştir.
gördüm.. gördüm.. farkındayım.
ama bizim artık bunları aşmamız lazım.. ondan dedim onca lafı..
biz UEFA kriterlerini sağlayan tek takımız bu ligde.. ee çok şükür parada çok..
daha ne işimiz var bu tip ucuzluklara?. yokmu şööle skoko emsali bi orta saha..
kaç paraysa verip alacan.. para sorun değil..
hazır irfan can kahveci mevzuu açılmışken o zamanlarda söylemek istediğim bir şeyi şimdi söyleyeyim bari..
irfanın ilk yarıda oynadığımız maçlarda topu ayağında fazla tuttuğunu, ısrarla katetmeye çalıştığını söylemekteydik.
ama şunu söyleyememiştik: irfan kabullenemiyor, alt yapıdan gelen bütün oyuncularımızda bu var; teslim olmuyor..
kötü gidişatın çözümlerini genç yaşta bulamadığı için, -kendince bir şeyler yapmak lazım geldiğine karar verdiğinden- tek başına tavır koyuyor, agresifleşiyor ve topu kapıp küffar üstüne seğirtiyor..
işte tamda bu noktada bizim ısrarla üzerinde durduğumuz hocasının devreye girmesi gerekiyor.. tabii o bilgi birikimine, o tecrübe ve olgunluğa vede o azme sahipse..
onu kesmek yerine daha az kabiliyetli ama pas oyununu az buçuk yapabilen birini koymak da bir çözüm tabii.. ama bu bütün aptalların aklına gelecek ilk ve ilkel bir çözüm.. forvet hattına bi hareket gelir, top forvette daha çok oynanmaya başlar, pozisyon buluruz, ee pozisyonları değerlendirecek yetenekte oyuncularımızda var. gözle görülür bi kıpırdama olunca hocada döner: bakın gördünüzmü puan veya puanlar almaya başladık, kötü gidişe dur dedik, bu iş bu kadar falan..
irfan noolacak?.
biz bu kardeşimize en az 10 yıldır yatırım yapıyoruz, ondan beklentilerimiz çok yüksek, bir 10 yıl daha beraber olmayı planlıyoruz. üstelik bu beklentilerimizde sonuna kadar haklıyız. irfan her haliyle bu beklentilerimizi boşa çıkarmayacak izleminini ve güvenini bize veriyor.. çapsız, bilgisiz, vizyonsuz ve sadece kendi geleceğini hedeflemiş kısa vadeli hocaların elinde nereye kadar?. dimi ama?.
kesmek çözüm mü?. oynatmak mı çözüm?. yada oynatabilmek mi?. çekip kenara görüşmek lazım değil mi?. tamam tek başına oynamasını, topla yapışık hareket etmesini sen istemedin. o kadarını anlayabiliyoruz da; sen ne istedin?. onu söyledin mi?.
sorulaar sorular, sorular.. işte bizim gibi genç yeteneklerin çok olduğu takımların hocaları bunca soruyu göğüsleyebilecek, çözümünü bulacak, onları yeniden yarışa sokacak yetenekte ve tecrübede biri olmalı dediğimiz budur..
çok basit hoca dediği halde yapmıyorsa zaten sorumluluktan sıyrılmış olur. ondan sonrasını sen bize bırak..
zaten ondan sonrasını bizden de önce gözlemleyen, takibe almış, yeni küçük cavcav ahmet çalık kardeşim var..
ahmetin sorunuda irfanın sorunuyla aynı. sahiplenmiş bi kere. elimizden kayıp gittiği izlenimine kapılmış artık. ee ortada başkan ve yönetim kuruluda olmayınca takım kaptanı olarak bişeyler yapmanın gerektiğine feci şekilde inandırmı kendini..
yanlış yapıyo tabiki.. onun görevi elinden gelenin tamamını ortaya koymak ve takımın gücüne yapabildiği kadar katkıda bulunmak.. giden hocanın arkasından, gelen hocanın yanından konuşmak onun işide değil, gücü de..
kulüp şu anda başsız ve boşlukta ama bu kulübün hocası hakkında yorum yapacak, hele hele eleştiri getirecek en son adam sensin ahmedim.. 21 yaşında köklü bir kulübün kaptanısın, önün açık, istikbalin ışıltılı ama başta kendine çok zarar veriyorsun.. hangi hoca seni takında görmek ister bundan sonra.. bizim için kendini harcama ahmedim, biz batarız, da çıkarız da.. bi tek düşmeyiz.. onu biliyoruz artık.. rahat ol..
eğri gemi doğru sefer yaptı bu arada..
neyse artık hoşlarına giden dillerinden anlayan, azimli ve dinamik bir hoca buldular, performanslarını artırdı buda.. olmadık maçlardan olmadık puanları çıkardılar..
artık düze çıkmamıza çok az kaldı. herşey yolunda tıkır tıkır işliyor. bu şekilde gidebildiği yere kadar devam..
Konu MehmetGUNER tarafından (12-Feb-2016 Saat 10:53 ) değiştirilmiştir.
bildik bir hikaye vardır. daha doğrusu yabancı filmlerde çok sık rastladığımız senaryo.
kanunsuz işlere bulaşmış adrenalin tutkulu bir kaç gözü kara maceracı artık elden ayaktan düştüklerine karar verir ve elde ettikleri birikimlerle kendilerine yeni bir yaşam çevresi oluşturmaya çalışırlar.. o çok hareketli ve her anı binbir tehlikeyle dolu eski yaşamlarının aksine kimi domates yetiştirmeye, kimi torunlarını parkta gezdirmeye, kimide küçük bir market işleterek sosyal hayata adapte olmaya çalışırlar.. biz henüz kör bir şakıcının gözleri açılıp parayı bulunca, çok zengin zannettiği ama aslında fakir genci aramakla geçen hayatını konu alan ve binlerce kez çekilen, binlerce kez de yutturulan senaryolardan kurtulamadığımız için bu tip öykülere seyirci olamadık.. kültür meselesi..
herşey sütliman giderken, eski tüfekler yeni hayatlarına uyum sağlamaya çalışırken bir gün eski dönemlerden bir arkadaşları yada ne bileyim eski çete reisi çıkagelir.. vay bilader nereden çıktın, nasılda özlemişiz, bu ne hoş sürpriz gibi sıcak karşılamalrdan sonra içlerinden biri merak edilen konuyu bir açar : hayrola sen pek hayır için gelmezsin, nedir mevzu?.
hele bir oturun der karakter: "son bi iş daha yapacağız" ve bu bizim en büyük işimiz olacak. torunlarımıza bunu anlatacağız ve dünya bundan bahsedecek..
planlar tartışılır, görevler eskiden olduğu gibi herkesin yeteneklerine göre dağıtılır, saatler ayarlanır ve operasyon başlar.. işlerinin ustaları eski tüfekler gelişen olaylara, sürece hakim olmaya başlayınca zorluklar birer birer aşılır, adrenalin tavan yapar, duyulan haz o biçim..
ibrahim üzülmez şu anda tamda bunu yapıyor..
beraber top oynadıkları devre arkadaşlarını, yakından tanıdığı kişiliğine inandığı ve bu işi para için yapmadıkları üzere sn. cavcav tarafından da çok olumlu notlar verilen oyuncuları bir araya getirdi yeniden organize oldular ve imkansız gibi görülen kümede kalma işini becermeye soyundular.
üstelik devre arasında takıma katılan 32 ve daha üstü yaş grubundaki bedelsiz transferlerimiz, yukarıda çizilen tabloda olduğu gibi işlerinin ustası, mevkilerinin en iyileri, bulunmaz hint kumaşı falan da değildiler..
nasreddin hoca delikanlı adammış..
biz senin gençliğini de biliriz hoca demişti.. hemde bunu kendisi için söylemişti.
geldik mi şimdi hocanın muhteşem tespitine.. çünkü biz bu transferlerimizin gençliklerini de biliriz. yine öyle hocanın bir başka anısında aktardığı gibi düşmana saldığında boyu 5 arşın uzayan falan da değillerdi..
birini konyaspor beğenmeyip bize göndermişti. bizde bir sene oynadıktan sonra artık tamam bundan sonrası abimize eziyet diyerekten bizzat biz göndermiştik.
bir diğerinin geldiği takım fenerbahçe idi tamam kariyerinde fenerbahçe kaptanlığı falan da vardı ama biz icraata bakacaktık.. oyuncumuz o zamanlarda sahaya adım attığı andan itibaren fener trübünlerinde homurtular, isyanlar yükselirdi. artık son zamanlarda iş ıslıklarla, küfürlerle dayanılmaz bir hal aldığında ülkemizde bile bir takım bulamadığından adı futbolla pek anılmayan başka bir ülkede oyunculuk kariyerine devam etmeye karar vermişti.
bir başka transferimizi duyunca şaşırmıştım zaten. çünkü ben onu futbolcu diye hiç bir zaman görmemiştim. adı doğan görünümlü şahin esprisinden aklımda kalmıştı.
trabzonsporun hali ortada deli gibi adam arıyorlar. beş kuruş paraları yok ve bila bedel bile olsa yeterki ayağına top değmiş olsun, herkese ihtiyaçları var. bu durumdaki trabzonsporun bile serbest bıraktığı bir isim bizim son transferimiz oldu.
diğerlerinin durumuda aşağı yukarı böyleydi. böylesine kepazeligde bile bir takım bulamamış, gittikleri takımlarda kadroya en son sıradan girmiş, bakarsın bi görev veren olur diye kulübede uyuklarken aldık bazılarını da..
yukarıda anlattığımız senaryoda bir araya gelen takımdan, devre arasında oluşturulan takımımızın farkı da bu..
ilk çizdiğimiz senaryoda son bi kez hareketlenen, zaten aynı işi defalarca yapmış, yakalanmadıklarına göre bütün işlerinde başarılı olmuş isimlerle yine aynı işi bir kere daha yapmaya soyunmuş, çete reisinin işi çokda zor değil. işi zorlaştıran, karmaşık hale getiren bilet satış rakamı peşindeki senarist.
ama ibrahim üzülmezin yukarıda tarif etmeye çalıştığımız ümitsiz durumu bizden daha iyi bildiği halde "evelallah biz bu iş bizde" deyip ortaya çıkması ve dahi yapması inanılmaz..
işte bu mümkün olmayan bir şey.. akıl ve mantık dışı. motivasyonla, kondüsyonla, federasyonla, kanalizasyonla açıklanacak bir şey değil..
tecrübe hiç değil.. çünkü tecrübe tavlada olur, santraçta olur, yelken sporunda olur. hatta güreşte bile olur da; futbolda olmaz.. yada o saydıklarımızda olduğu ölçüde ehemmiyetli olmaz..
gençlerbirliğini kümede bırakacağım dediğinde; delidir ne yapsa yeridir diye başladığımız süreçte vardığı tarif edilemeyen bu şeyin adı tek kelimeyle mucize..
bu bir teknik direktör mucizesi..
başkada bir tarifi olmadığı için şimdi bunun nedenlerini düşünecek değiliz. üzümünü yemek en doğrusu olur. şimdi ikinci ibrahim mucizesinin nasıl gerçekleşeceğini ve nasıl sürekli kılınacağını konuşmaya başlasak en doğru olanı yapmış oluruz. kısaca özetlediğimiz transferlerimizin bırakalım önümüzdeki sezonu, bu sezonu bile yüksek tempoda bitirecekleri mümkün görülmüyor.. akla ilk gelen delikanlı ibrahime başardığı bu işle orantılı kalitede ve yetenekte transferler yapmak ve yeni mucize arayışlarına kalkışmak değilmidir?. çünkü delikanlı ibrahim her haliyle etkili ve yeterli sayıda transfer yapıldığında adımızı yine yeniden hece hece ezberleteceğini kanıtlıyor.. ee sn. cavcavda transferde para harcamayı sevmez. bu kadro sezonun sonunu zor çıkaracağını ve önümüzdeki sezonda bu gidişle muhtemel transferlerimiz, tuncay şanlı, hasan kabze, sinan kaloğlu gibi isimlerle de bu işin olmayacağını biz söylüyoruz.. ertelediğimiz umutlarımız ve özlediğimiz, hakettiğimiz yükselişimiz için çok daha farklı bir yapılanmaya gidilmesi gerektiğini biz söyledik.
çünkü biliyoruz ki ; her oyunda bir kere triling olur..
hadi buyur burdan bak : noolacak şimdi?.
Konu MehmetGUNER tarafından (09-Mar-2016 Saat 17:27 ) değiştirilmiştir.
Mehmet Abi;
Yazdıklarının içeriğinden bağımsız, harbi güzel bir yazı olmuş.
Şahsen ben bu ihtiyarların maceralarını sevdim ve heyecanla izliyorum.
Evet, yavaş yavaş seneye ne olacak konusunu tartışmaya başlayabiliriz ama önce bu senenin tadını çıkarabildiğimiz kadar çıkaralım çünkü son 5-6 sahneyi izleyebilmek adına aradan önce berbat bir ilk yarı izledik.
Mehmet Abi müthiş bir yazı yazmışsın. Sen yazar olsaydın her kitabını alır imzalatırdım. Ben de Mustafa gibi bu ihtiyarları izlemeyi seviyorum. Bu başarı benim için sürpriz olmadı. Başarı için herşeyden önce sağlam bir karaktere sahip olmak gerekir. İbrahim Üzülmez ve aldığımız oyuncularda bu özellik fazlasıyla mevcut.
Her takımın düşüş dönemleri olur. Bizim de olacak. Ama kulübemizin zengin olması bu sorunu aşmamızı sağlar. Kalan 10 maçımızda ortada 30 puan var. Otuzuna da talibiz.
Selçuk belki de futbol hayatının en başarılı dönemini bizde yaşayacak ve unutamayacağımız bir futbolcumuz olacak. Hleb en az bir yıl daha formamızı ıslatacak.
Şimdi arkamıza yaslanalım ve bu güzel takımın oynadığı güzel futbolun tadını çıkaralım.
Arkadaslar.
Daha ne beklıyorsunuz.
Boylesıne kısabir surede takım olmayı basarabılmıs ınanmıs bri topluluğa Şanlı Genclerbırlıgımıze destek ıcın trıbunlerı doldurmak ıcın neyı beklıyorsunuz????
Haydı Genclerbırlıklıler trıbunlere gercek konusulabılecek yerlerımıze......
Hadi Nevzat, haftaya Ankara'ya gidelim
Mehmet'ciğim,
Yazı yazarken yaşıyorsun kanısına kapıldım.
Yazın uzmanı değilim ama üstteki yazını gerçekten çok beğendim dostum.
Eline sağlık.
yok valla bende hoplayalım zıplayalım bu gurur dolu günlerin tadını çıkaralım diyorum. zaten ülke olarak hoplamaktan başka bir iş mi yapıyoruz. hoplatacak bişeyler bulmak lazım.
bir taraftan sıçrayalım ama bir taraftanda aklımızın bir köşesinde dursun diye yazdım onları..
çünkü tıpkı gene o çizilen tabloda olduğu gibi yaşadığımız günler var aklımızda kalan..
1. şifo dönemi gibi mesela.. mehmet özdilek'de ilk geldiği yılda buna benzer bir durumda almıştı takımımızı.. yine buna benzer bir durumda çıkış yakalamıştık o dönemde de..
yakında yapmaya başlayacağımız avrupa hesaplarını bile yapıyorduk o zamanlarda da.. çok çabuk unutmayalım şimdi..
ideal kadro, ideal yapılanmanın en önemli ayağı hoca işi tamam, şimdi takım kadrosunu oluşturalım diye mesajlar geliyorken; oda ne.. şifo yolcu..
ee şimdiki durum bundan çokmu farklı?. şimdi de ne diyoruz: İbrahim üzülmez çok iyi bir çıkış yakaladı, birde elindeki kadro iş yapar cinsinden olsa ne olurdu?.
bu takımın beli kırık diyorduk.. hala kırık.. bu şekilde devam edemeyeceği gün gibi ortada.. ısrar etmek delikanlı ibrahimi de, takımın yakaladığı havayı da kaybettirir bize..
sezon başında önerdiğimiz 3'ü ilk 11'de direk oynayacak üçüde onların yedeği olmak üzere en az 6 orta saha oyuncusuna ihtiyaç var.. ileriye ve geriye yapılacak takviyeler hariç..
ee bu ne demektir?. şimdiki gibi parayı sorun etmeyen, ucuz maliyetli yama cinsi takviyeler yerine; paramı alırım, hakkını veririm diyen dinamik, yetenekli, azimli ama pahalı profesyonelliği kavramış oyunculara ihtiyaç var..
ya pamuk eller cebe, yada düşmeme mücadelesine gebe.. delikanlı ibrahimin arkasında nasıl dururuz, nasıl tamamen hakettiği takviyeli kadroya kavuşmasını sağlarız?. artık onlarıda düşünelim derim ben..
artık bu ezik ruhu terk etmemiz lazım.. bu dert bizi öldürecek..
bir hazırlık maçı oynuyoruz; oynadığımız oyunla orantısız övgüler maç biter bitmez başlıyor.. yahu yenildiğimiz bir maçtan sonra bile bizi bu kadar umutlu olmaya itecek ışığı nasıl görüyoruz anlamak mümkün değil.. bir rivayete göre 8, bana göre de 11 eksiğiyle çıkmış rakibimize 2-1 mağlup olduğumuz halde, elimizden kaçırdığımıza inanmamız isteniyor bizden..
hemen bir imparator, bir reis, bir padişah ilan ediyoruz.. ezikliğimizden arkasına sığınacak birini buluyoruz..
kendi kaderimiz kendi elimize yıllar önce verildi ama biz mücadeleye girmekten korkup yine kendimizin yarattığı imparatorun arkasına sığınıyoruz.. yok tek kişi, bu iş olacaksa birlikte olacak dendiği halde ezik ruh; mücadeleden kaçıyor, "ya hep beraber ya hiç birimiz"in hiç birimiz olarak gerçekleşeceğinden korkuyor.. kurtar bizi baba.. padişahım sen çok yaşa..
cahil ezik olur, sürekli korkar.. bilgi sahibi araştırır, sorgular. hiç bir şeyden korkmaz.. çünkü bilir. bilmese de nasıl üstesinden geleceğini bulur..
ezikde hiç kabahat olmaz, hep suçlu başkalarıdır.. hep bir yerlerde kuyu kazan vardır.. dış güçler asla kaybolmaz.. yenilgiyi hep onlara yüklüyoruz.. cahillikde bir yere kadar..
cahilliğimiz eziyor bizi.. gizlemek için sürekli vecize yumurtluyoruz. hem yumurtluyor, hem gıdaklıyoruz.. tavuğa döndük anasını satayım..
vecizeleri kimse görmedi diye pankartlara yazıyoruz, tirübünlere asıyoruz.. kamyonların arkalarına, duvarlara, dağlara, ağaçlara, banklara ve hatta tuvaletlere yazıyoruz..
yahu arkadaşlar; hiç okumadığı halde bu kadar yazan millet olur mu?.. bu eziklik değilde nedir?. işte bunu terketmeliyiz..
geniş kitlelerce bilinen ve sevilen şarkıların gaydaları üzerine tuhaf tuhaf sözler yetiştiriyoruz. ortaya çıkan ucube gürültüsüne coşkulu milli takım marşı diyoruz.
cahilliğimizi gizlemek için şiir okuyoruz olur olmadık anda.. çok azda olsa ağır kaçanları kapasitemiz kaldıramadığı için basit kafiyeli düz nizamda yazılmış kolay anlaşılabilir, genellikle ilkokulda okuduğumuz şiirleri sık sık tekrarlıyoruz. şaşırtıcı bir şekilde hedef kitlenin o an için gardı düşüyor ve her türlü istismara açık hale geliyor.. çapsızlıktan..
uero ikibinonaltıya gidiyoruz, kafa bindokuzyüzotuz da kalmış..
hiçbir maçımız bir sonrakine ders olmuyor. daha ileriye gitmeyi hiç düşünmüyoruz. günü kurtarmaktan başka tasamız yok.. turnuvaya nasıl gittiğimizi unutmuş görünüyoruz.. hep söylenen bişey vardır "beş benzemez" diye.. biz 7 benzemez bir araya geldi de gittik bu turnuvaya.. gittik ya hemen unuttuk..
rakiplerimizin nasıl geldiğine ve geldikleri yerde ne yaptıklarına sırtımızı döndük.. yine bir imparator bulduk arkasına sığındık.. bilgisayarlarına sırtımızı döndük.. onlar istediği kadar veri toplayıp, analiz yapsın, istediği kadar teknik taktik yorumu içinde kaybolsun, bizi enterese etmiyor.. biz imparatorumuzun ağzından çıkacak anlaşılmaz vecizelere garkoluyoruz.. hala hadi goçum, hadi yiğidimle onları geçeceğimize inanıyoruz..
o da bunu çok iyi satıyor..
Konu MehmetGUNER tarafından (06-Jun-2016 Saat 10:54 ) değiştirilmiştir.
Paylaş