Gösterilen sonuçlar: 1 ile 22 ve 22

Konu: İlhan Cavcav'ı yazıyoruz

Hybrid View

  1. #1

    İlhan Cavcav'ı yazıyoruz

    İiyi ya da kötü, seviyoruz ya da nefret ediyoruz, hiç fark etmez. Tüm alkaralar'ı bir kutsal göreve davet ediyorum. herkes bu başlık altında, kendi zihnimizdeki ilhan cavcavı yazsin diyorum. Bilgi, anı, olay her ne varsa, bu sayede o'nu hem daha iyi tanımış, hem de daha iyi tanıtmış olacağız. ilk kez adını ne zaman duyduk, ne zaman üzdü, ne zaman sevindirdi ve ne zaman kızdırdı. üşenmeyelim yazalım, son görevimizi yapalım. Özellikle en yeniler ve en eskilerin yazılarını merakla bekliyorum.

  2. #2
    Dursun Arslan'ın gencler.org'a yazdığı İlhan Cavcav yazısı da kayıtlara geçsin;

    Gençerbirliği - İlhan Cavcav

    Böyle durumda ne yazılır ki! Sözün bittiği yerdeyim. Elim tuşlara basmıyor, duygularım karmakarışık, kelimeler ve arkasından gelecek cümleler duygu yoğunluğundan birbirine karışıyor, yetmişli yılların ortalarından sonlarına doğru yurtta, mahallede arkadaşlarım, okulda öğretmenlerim hangi takımı tutuyorsun diye sorduklarında hiç cevap vermeden ne takımı diye karşı sorular soruyor, aynı zamanda takım nedir' niye tutulsun' futbol nedir' ne değildir' bu soruları çocuk aklımla sorgularken ergenliğe ve gençliğe adım attığım seksenli yılların başlarında 19 mayısın dış sahalarında amatör takımının maçını seyrederek futbol ve 'Gençlerbirliği' ile tanışırken platonik aşkı da öğreniyordum. O zamanlar ikinci ligde idi, platonik aşkımla tanışıklığım öyle başladı. Bu tanışmadan sonra 'gençlerbirliği' sevgisi içimde büyürken ikinci ligde şampiyonluğa (1982-1983 sezonu) oynuyoruz, yenilgisiz (tılsım peşpeşe kayseri ve Petrolofisi yenilgileriyle bozuldu. Üzüntüden bir hafta okula gitmedim.) Lider durumdayız, bir gün yine derste öğretmenimiz herkese sırayla hangi takımı tutuyorsunuz diye soruyordu. Sıra bana geldiğinde hiç düşünmeden gururla 'Gençlerbirliği' cevabını verdiğimde sınıfta bir sessizlik oluştu.

    Öğretmenin tüm sınıfı sorgulaması bittiğinde kendi tuttuğu takımı da söyleyerek bana döndü. Neden 'Gençlerbirliği' dedi. Bana sunulanı değil, kendi seçtiğim her zaman yanı başımda bulunan ve bulacağım takımı tutuyorum dedim. Öğretmen o ne demek dedi. Ben farklıyım doğduğum yaşadığım şehrin takımı her zaman benimle birlikte, onu ben seçtim ama siz ve arkadaşlarım size sunulanı (üçbüyütülmüştakımı) tutuyorsunuz ve siz hangi sınıfa gitseniz hep aynı cevapları duyacaksınız. Aradan yıllar geçse benim farklı olduğumu ve 'Gençlerbirliği'ni unutmayacaksınız dedim.

    Çocukluğumda başlayan bu aşk hiçbir zaman bitmedi. İkinci lig süresince ve ikinci ligde şampiyon olduktan sonra bir yıl süreyle daha her maçını 19 mayıs stadında canlı izledim. Taki 1985 yılında askerlikle beraber başlayan Ankara ayrılığım maçları canlı olarak statta izlememe engel olduysa da halen devam eden Ankara ayrılığım, yaşadığım yerlerde gittiğim her yerde, televizyonda 'Gençlebirliği' maçlarını canlı izlerken, hangi takımı tutuyorsunuz sorusu sorulduğunda aynı keyifle heyecanla ve gururla 'Gençlerbirliği' derken bana hep aynı soru soruluyordu. Neden Gençlerbirliği ' öğretmenime verdiğim cevap hiçbir zaman değişmedi.

    Bu gün elli iki yaşıma geldim. Gençlerbirliği'ni tutmakla doğru bir karar verdiğimi, bende farkındalık yarattığını yaşadığım şehirlerde her zaman hissettim, zaman zaman ilhan cavcav diye takılan arkadaşlarım oldu. Yıllar sonra facebookta bir gün gezinirken bana o soruyu soran öğretmenime arkadaşlık teklifi gönderdiğimde arkadaşlığımı kabul ederek bana ilk 'Gençlerbirliği'ni ve Gençlerbirliği'ne olan sevgimi soruyordu.

    Antrenmana ve maça çıkamayacak forma bulamayan bir takımı alarak yoktan var eden, benim gibi 'Gençlerbirliği'ile büyüyenlerin başını yere eğdirmeyen, türk futboluna tesis ve sayısız futbolcu kazandıran, bizlere şampiyonluk yaşatmasa da (en çok şampiyonluğu ilhan cavcav için istiyordum. Biliyordum ki o benden daha iyi Gençlerbirliği taraftarıydı ve şampiyon 'Gençlerbirliği' nin şampiyon takımın başkanı olmayı en çok o hak ediyordu) herkesin deyimiyle duayen başkanımız İlhan Cavcav'ın vefat haberini duyduğumda yıllardır kendime sorduğum, cevabını veremediğim bir gün gelir ilhan cavcav ölürse 'Gençlerbirliği'ne ne olur sorusuyla gözlerim dolarken sözün bittiği, kelimelerin anlamsızlaştığı yerde olduğumu anladım.

    Ruhun şad, mekânın cennet olsun büyük başkanım İlhan Cavcav.

    kaynak: gencler.org

  3. #3
    ALKARA
    Üyelik tarihi
    17 Mar 2013
    Bulunduğu yer
    Sincan/Fatih
    Mesajlar
    334
    Çocukluğumdan itibaren Gençlerbirliği'ni tutuyordum. Bazen ligde başarılı olduk, bazen düşmemeye oynadık. Başkanımız hep başımızdaydı. Maçlara gelirdim, uzaktan görürdüm."El salla, el salla büyük başkan el salla" Lay la la lay lay lay la la lay lay lay la la lay lay İL-HAN-CAV-CAV " ve deplasmanlarda "10 kişi olsak ta bağırırız yine İlhan Cavcav Başkan Gençlerbirliği şampiyon " başlıca tezahuratlarımızdı. Bizi şampiyon yapamasan da çok önemli yerlere getirdin. Kulübümüz amatörün kapısındayken başa geçtin. Sayende bu kulüp tarih olmaktan kurtuldu. Her zaman övündüğümüz alt yapımızın temelleri, tesislerimiz senin sayende yapıldı. Adalet, Hacettepe, Şekerhilal, Petrol Ofisi, Ankara Demirspor gibi birçok Ankara kulübü alt liglere düşerken veya kapısına kilit vururken sen Gençlerbirliği'mizi hiçbir kurum ve kuruluşun maddi desteğini almadan ayakta tuttun. Sattığın oyunculardan dolayı sana sitem ettik kızdık, ama tesislerimizle alt yapımızla hep övündük Başkanım...

    2007 yılında bir idman ziyaretinde seni yakından görmüş ve sohbet etmiştim. Gençlerbirliği dediklerinde bana hep seni sorarlardı. Çünkü sen bu kulüple özdeşleşmiş bir isimdin. İsmin Dünya döndükçe ve bu kulüp var oldukça kalbimizde yaşayacak. Bir Gençlerbirliği taraftarı olarak senin hastalığında, sağlığında çalışıp didinerek bu seviyeye getirdiğin kulübümüzün her zaman destekçisi olacağıma sana söz veriyorum. Emanetin bizle yaşayacak başkanım.

    Nur İçinde Yat Başkanım.

  4. #4
    Bugün, cenaze töreninden sonra arkadaşlarla İlhan Cavcav hakkındaki anılardan söz ediyorduk. Ben de bundan 13 yıl önce 26 Ekim 2003 günü Ankara'da oynanan Gençlerbirliği-Rizespor maçından bir olayı anımsadım ve anlattım. Bu maçta eski futbolcularımızdan Ali Eren Rizespor'da oynuyordu ve bir ara Youla ile itiştiler. Hakem Cem Papila da yancının uyarısıyla Ali Eren'e kırmızı kart gösterdi. Tabii ortalık karıştı. Bu olayı "Yenilsen de Yensen de" kitabındaki "KARAKOLDAKİ NANKÖR ERKEK GÜZELİ VE SAHANIN DEVRİLMESİNİ ÖNLEYEN KAPTAN" adlı hikâyenin (Sayfa 97-105) sonunda anlatmıştım. Oradan alıntılayarak devam edeyim:


    Şimdi de biraz soyunma odalarının olduğu yere gidelim ve orada neler olmuş bir bakalım: Maçtan sonra Ali Eren soyunma odasına giden Youla’nın üstüne yürüyerek ona bir kafa atıyor. Araya futbolcular ve görevlilerin de girmesiyle olay yatıştırılıyor. Ama Youla üç gün rapor alıp şikayetçi oluyor. Ali Eren de Youla’yı kendisine Ginece küfür ettiği gerekçesiyle şikayet ediyor ve karakolluk oluyorlar.

    Olay sonrasında Gençlerbirliği başkanı İlhan Cavcav’ın verdiği demeç ise şöyle: “Ali Eren bu kulübün ekmeğini yemiş bir futbolcudur. Ama hiç akıllanmadı. Bu yaptığı nankörlük! Daha önce de tesislerde Phiri’yi bıçakla kovalamış ve öldürmeye kalkmıştı. Phiri’yi elinden zor aldık ve Ali Eren’i de kulüpten uzaklaştırdık. Bu olay Ali Eren için çok normal. Kendisinden davacıyız!…”

    Toprağın bol, mekanın cennet olsun başkan...

    Kısa bir bilgi: Bugün, Ali Eren de cenaze törenindeydi.
    Konu Necdet Özkazancı tarafından (23-Jan-2017 Saat 18:47 ) değiştirilmiştir.

  5. #5
    Alıntı Necdet Özkazancı demiş ki... Mesajı göster
    Bugün, cenaze töreninden sonra arkadaşlarla İlhan Cavcav hakkındaki anılardan söz ediyorduk. Ben de bundan 13 yıl önce 26 Ekim 2003 günü Ankara'da oynanan Gençlerbirliği-Rizespor maçından bir olayı anımsadım ve anlattım. Bu maçta eski futbolcularımızdan Ali Eren Rizespor'da oynuyordu ve bir ara Youla ile itiştiler. Hakem Cem Papila da yancının uyarısıyla Ali Eren'e kırmızı kart gösterdi. Tabii ortalık karıştı. Bu olayı "Yenilsen de Yensen de" kitabındaki "KARAKOLDAKİ NANKÖR ERKEK GÜZELİ VE SAHANIN DEVRİLMESİNİ ÖNLEYEN KAPTAN" adlı hikâyenin (Sayfa 97-105) sonunda anlatmıştım. Oradan alıntılayarak devam edeyim:


    Şimdi de biraz soyunma odalarının olduğu yere gidelim ve orada neler olmuş bir bakalım: Maçtan sonra Ali Eren soyunma odasına giden Youla’nın üstüne yürüyerek ona bir kafa atıyor. Araya futbolcular ve görevlilerin de girmesiyle olay yatıştırılıyor. Ama Youla üç gün rapor alıp şikayetçi oluyor. Ali Eren de Youla’yı kendisine Ginece küfür ettiği gerekçesiyle şikayet ediyor ve karakolluk oluyorlar.

    Olay sonrasında Gençlerbirliği başkanı İlhan Cavcav’ın verdiği demeç ise şöyle: “Ali Eren bu kulübün ekmeğini yemiş bir futbolcudur. Ama hiç akıllanmadı. Bu yaptığı nankörlük! Daha önce de tesislerde Phiri’yi bıçakla kovalamış ve öldürmeye kalkmıştı. Phiri’yi elinden zor aldık ve Ali Eren’i de kulüpten uzaklaştırdık. Bu olay Ali Eren için çok normal. Kendisinden davacıyız!…”

    Toprağın bol, mekanın cennet olsun başkan...

    Kısa bir bilgi: Bugün, Ali Eren de cenaze törenindeydi.
    http://arsiv.ntv.com.tr/news/240928.asp

  6. #6
    Tarih 2013 Haziran, sezon bitmiş, yaz tatili başlamış. Ligde kalmanın başarıldığı bir sezonu daha geride bırakmıştık. Aklımda kaldığı kadarı ile iyi bir golcümüzün olmadığı bir sezondu.
    İstanbul'dan dönüyordum. Atatürk Havalimanında uçağa binmeden transfer otobüsünde İlhan Cavcav ile karşılaştım, selamlaştık, sohbete başladık.
    -İsmet misin sen? diye sordu.
    Hayır dedim. (Nedense beni hep İsmet'e benzetirdi bu 2. kez oluyordu. İsmet kimdi bilmiyorum ama muhtemelen Ankaragücü'nün eski futbolcusu, şimdiki hocası İsmet Taşdemir'e benzetiyordu beni)
    Beni tanımamasına rağmen samimi, alçakgönüllü tavrından ödün vermeden sürdürdük sohbeti:
    -Başkanım takviye şart, takıma acil bir golcü lazım.
    -Tamam o işi hallettik Stancu'yu aldık dedi heyecanla.
    Öyle şevkle söylemişti ki ''Stancu'yu aldık'' sözünü, Stancu değil sanki Messi geliyordu takıma.
    İçimden ''küme düşmüş Orduspor'da problemli, küskün bir oyuncu olarak aklımda kalan Stancu mu kurtaracak bizi'' diye geçirdim.
    Meğer yanılmışım, başkanın heyecanla müjdelediği bu ismi gerçekten sevecek ve profesyonelliğine saygı duyacaktım..
    Başkan bir kez daha ters köşe yapmıştı.

  7. #7
    Manisa Alaşehir’de askerlik yaparken çıktığım ilk çarşı izninde ufak kasabanın sokaklarını adımlıyordum. Üçer dörder katlı evlerin arasında yürürken, solumda duran ufacık kapılı kahvehanenin minicik penceresinde yazan “Gençler Birliği” yazısı gözüme ilişti. Şaşkınlıkla durup bir kere daha okudum. Harbi harbi, “Gençler Birliği” yazıyordu. Hemen kapıyı açıp içeriye girdim. Elinde çay tepsisi ile servis yapan hafif tombul, beyaz saçlı amcanın işini bitirmesini bekledim. Göz göze geldiğimizde selam verip, “pencerede niye Gençler Birliği yazıyor?” diye bodoslama bir giriş yaptım. Adam kısa bir süre beni süzdükten sonra, “burası Gençler Birliği’nin kahvesi de ondan” dedi. İyice şaşırıp, “Abi ben Ankara'dan gelmiş, burada askerlik yapan bir Gençlerbirliği taraftarıyım. Nasıl Gençlerbirliği’nin kahvesi burası?” diye üstelediğimde amca gayet sakin bir şekilde, “E, sen Cavcav’ın Gençlerbirliği’ni tutuyorsun bizimkisi Alaşehir Gençler Birliği” diye yapıştırmıştı cevabı.

    Öyle ya, iki kuşak yetişecek bir süre zarfında aynı kulübün başında olursanız, yetişen kuşaklar da sizi o kulüple özdeşleştirirler.

    İşte bu yüzden; yıllar yılar geçse de, her kim aklında Gençlerbirliği’ni getirirse, beraberinde İlhan Cavcav ismini de hatırlayacak…

  8. #8
    Alıntı Mustafa Ates demiş ki... Mesajı göster
    Tarih 2013 Haziran, sezon bitmiş, yaz tatili başlamış. Ligde kalmanın başarıldığı bir sezonu daha geride bırakmıştık. Aklımda kaldığı kadarı ile iyi bir golcümüzün olmadığı bir sezondu.
    İstanbul'dan dönüyordum. Atatürk Havalimanında uçağa binmeden transfer otobüsünde İlhan Cavcav ile karşılaştım, selamlaştık, sohbete başladık.
    -İsmet misin sen? diye sordu.
    Hayır dedim. (Nedense beni hep İsmet'e benzetirdi bu 2. kez oluyordu. İsmet kimdi bilmiyorum ama muhtemelen Ankaragücü'nün eski futbolcusu, şimdiki hocası İsmet Taşdemir'e benzetiyordu beni)
    Beni tanımamasına rağmen samimi, alçakgönüllü tavrından ödün vermeden sürdürdük sohbeti:
    -Başkanım takviye şart, takıma acil bir golcü lazım.
    -Tamam o işi hallettik Stancu'yu aldık dedi heyecanla.
    Öyle şevkle söylemişti ki ''Stancu'yu aldık'' sözünü, Stancu değil sanki Messi geliyordu takıma.
    İçimden ''küme düşmüş Orduspor'da problemli, küskün bir oyuncu olarak aklımda kalan Stancu mu kurtaracak bizi'' diye geçirdim.
    Meğer yanılmışım, başkanın heyecanla müjdelediği bu ismi gerçekten sevecek ve profesyonelliğine saygı duyacaktım..
    Başkan bir kez daha ters köşe yapmıştı.
    Bir de tesislarda antrenmanda karşılaştığımızda "Sen İsmet misin?" diye sormuştu Musafa...

  9. #9
    “BİLABEDEL”
    Ankara Rüzgârı kitabı için kendisiyle yaptığımız uzun söyleşiden sonra, meraklı gözlerle bakarak, hafif kuşkucu bir edayla, “Evladım, sen kuşyemiyle mi besleniyorsun, bir şey almayacak mısın?” diye sormuştu. Bu çalışmayı zevkle ve gururla yaptığımı, para istemediğimi söyleyince üstelemedi. Sonra da toplantılarda falan, Ankara Rüzgârı her söz konusu olduğunda hep aynı şeyi tekrarladı (kendi çapında bir “Ankara tava” hikâyesi gibi!) : Kitabı “bilabedel” yapmış olduğumu övgüyle zikretti her seferinde.
    İlhan Cavcav’ın dillere destan “eli sıkılığının” bir fıkrası gibi kabul edebilirsiniz bu masum anekdotu. Gerçekten, kitaptan bahsederken onu en fazla heyecanlandıran yanı buydu sanırım: “Bilabedel”!
    Ama “bilabedel”e sevgisi kadar, o “kuşyemiyle mi besleniyorsun?” yoklamasını da hesaba katmak gerek, İlhan Cavcav’ı anlamak için. “Hak geçmesin” endişesi vardır orada, emeği karşılıksız bırakmama kaygısı vardır.
    Gençlerbirliği’ni de öyle yönetmedi mi? Mümkün olduğunca “bilabedel”e yakın olanı arayarak, fakat kimsenin hakkının kalmamasını daima gözeterek…
    Tabii bir de o “Evladım,” hitabındaki, o “bilabedel” sevincindeki samimiyet vardı. Köpürüp yatışmalarında da görülen, bazen demeçlerinde gaf yapmasına yol açan, yalın samimiyet. Kuru, plastik bir resmiyet figürü değil de “renkli şahsiyet” olması, bu sayedeydi.
    Başkan’ı “bilabedel”iyle ve onu “sahici” kılan samimiyetiyle hatırlayacağım.

  10. #10
    Alıntı Tanıl Bora demiş ki... Mesajı göster
    Gençlerbirliği’ni de öyle yönetmedi mi? Mümkün olduğunca “bilabedel”e yakın olanı arayarak, fakat kimsenin hakkının kalmamasını daima gözeterek…
    Tanıl Abicim elinize, yüreğinize sağlık. işte Cavcav'ın bundan sonra gelecek yönetimlerce de benimsenmesi gereken felsefesi.

  11. #11
    Alıntı Tanıl Bora demiş ki... Mesajı göster
    “BİLABEDEL”
    Ankara Rüzgârı kitabı için kendisiyle yaptığımız uzun söyleşiden sonra, meraklı gözlerle bakarak, hafif kuşkucu bir edayla, “Evladım, sen kuşyemiyle mi besleniyorsun, bir şey almayacak mısın?” diye sormuştu. Bu çalışmayı zevkle ve gururla yaptığımı, para istemediğimi söyleyince üstelemedi. Sonra da toplantılarda falan, Ankara Rüzgârı her söz konusu olduğunda hep aynı şeyi tekrarladı (kendi çapında bir “Ankara tava” hikâyesi gibi!) : Kitabı “bilabedel” yapmış olduğumu övgüyle zikretti her seferinde.
    İlhan Cavcav’ın dillere destan “eli sıkılığının” bir fıkrası gibi kabul edebilirsiniz bu masum anekdotu. Gerçekten, kitaptan bahsederken onu en fazla heyecanlandıran yanı buydu sanırım: “Bilabedel”!
    Ama “bilabedel”e sevgisi kadar, o “kuşyemiyle mi besleniyorsun?” yoklamasını da hesaba katmak gerek, İlhan Cavcav’ı anlamak için. “Hak geçmesin” endişesi vardır orada, emeği karşılıksız bırakmama kaygısı vardır.
    Gençlerbirliği’ni de öyle yönetmedi mi? Mümkün olduğunca “bilabedel”e yakın olanı arayarak, fakat kimsenin hakkının kalmamasını daima gözeterek…
    Tabii bir de o “Evladım,” hitabındaki, o “bilabedel” sevincindeki samimiyet vardı. Köpürüp yatışmalarında da görülen, bazen demeçlerinde gaf yapmasına yol açan, yalın samimiyet. Kuru, plastik bir resmiyet figürü değil de “renkli şahsiyet” olması, bu sayedeydi.
    Başkan’ı “bilabedel”iyle ve onu “sahici” kılan samimiyetiyle hatırlayacağım.
    Eline sağlık Tanılcığım. Bu arada ilk mesajını da İlhan Cavcav' için yazmış oldun.

  12. #12
    ALKARA
    Üyelik tarihi
    20 Mar 2013
    Bulunduğu yer
    Kızılay
    Mesajlar
    310
    seksen öncesiydi. sınırsız atı emek sermaye birikimi kendisinden kimsenin böyle birşey talep etmemesine rağmen gene dünyayı yeniden şekillendirmeye kalkışmıştı. her on senede bir olduğu gibi sistem gene kriz yaratmıştı ve benim kısaca salyalı kapitalist dediğim kimine göre vahşi kapitalizm, tam adı da sınırsız artı emek sermaye birikimi olan mutlak sömürü düzeni, içine sürüklendiği krizin hasarlarını çalışan kesimlere, yoksul halka yıkmak için bir dizi baskı ve şiddet içeren cendereyi halka dayamıştı.
    ürettiğinden payına düşeni alamayan zaten zordaki emekçi kesim dahada zorlaşan yaşam şartları karşısında naçar kalıyordu. köylüler ve yoksullaşan halk yığınları başkalarının ayıplarının kendilerine fatura edilmesine öfkelenip yollara dökülmüştü. ülke geneline yayılan hak arayış mücadeleleri top yekün protestolara dönüşmesi uzun sürmedi. hak arayan insanlara karşı devleti koruma adında şiddet yasalarının, faşist baskıların ve bütün bunların yetmediği yerlerde militarist gücün acımasızca kullanıldığı günlerdi. artık ülkede kan, zulüm, işkence fütursuzca uygulamaya sokuldu.

    anti kapitalist hareketin olmazsa olmazı aydın kesimi olan öğrenciler; protestonun, baş kaldırmanın, karşı koymanın, haklı direnişin liderliğini üstlendiler. okullar eğitimin yanında direniş merkezlerine, boykot hareketlerinin örgütlendiği alanlara döndü. altmış sekizlilerin başlatıp, şekillendirdiği. sınırlarını koyduğu anti kapitalist hareketin içine bi fiil daldı yetmiş sekizliler. nasıl dalmayacak?. kiminin abisi, kiminin babası, anası, ablası ya bir fabrika bahçesinde, ya bir tarlada yoksulluğa karşı direnirken baskı ve şiddete maruzdu.

    direniş hareketleri yükseldikçe baskınında sertleştiği günlerde girmiştik ankara devlet mimarlığa.. maltepedeki eski adı yükseliş, yeni adı da gazi üniversitesi olan a.d.m.m. akademisine. artık maltepede kavganın gürültünün ortasında bizde vardık, onlarda..
    okuldan tek çıkış olan sokak, maltepeye kadar dümdüz uzanırdı ve tamda koç yurdunun altındaki dükkandan bozma kulüp binası denmeyecek kadar küçük kulüp odasına doğru çıkardı. uzunca bir zaman alan yol boyunca hep bunları faaliyet halinde görürdük. çarık sağlamsa taksilerle, yok değilse yoldan çevirip pazarlık ettiklerini gördüğümüz cebeci emek dolmuşlarıyla maçlara veya antremanlara giderlerdi. üstleri başları çamur içerisinde döndüklerinde çıkarırdık bunları..
    kavganın gürültünün ortasında gözümüze çarpardı bunların gidiş gelişleri. polis coplarından, dipçiklerden, panzerlerden kaçarken bahçelerine düşerdik bazen..
    bizimki böyle başladı.. taraftarlık denmez ama o acılarla, zorluklarla yakınlaştığımız garip bi samimiyet..
    onlarında yoktu la.. görüyoduk işte.. yokluğun birlikteliği, gardaşlık..

    rahmetlinin gençlerbirliği başkanlığına seçilmesi de o yıllara rastlar. ortamın oluşmasının beklenmesini müteakiben yürürlüğe konulan faşist seksen darbesi sonrasında yeni dünya düzenine garkolup, okulu bitirme sürecinde gene beraberdik. kulübün yanındaki kahvelerde üniversite tavlası langırt falan oynardık. station dolmuşlarla antremana, maça gidip gelen bunları görürdük hala.. hatta anıttepedeki turnuvalarda sınıf arkadaşımız, şekersporlu ümit’in samimi arkadaşı gençlerbirliği sağbeki mehmet kızıltepe’yi sınıf takımda oynatırdık. rahmetlinin etkisini göstermeye başladığını, işlerin yoluna koyulmasıyla, para yüzü gördüklerini iyi biliriz.. çok sıkıntı çektiklerine şahidiz. hepsi gözümüzün önünde oldu. nasıl çamurdan çıkıp, avrupaya yol aldıklarını birebir gözlemledik.

    bunlar bir gün bir otobüs almışlar. taksilerle dolmuşlarla gidip gelmekten, deplasman masraflarından kurtulmak için o zamanların gözde otobüsü 302’yi çekmişler kulübün önüne.. maltepede pırıl pırıl parlıyor kulübün renklerini taşıyan mübarek.. her tarafını süslemişler, oyuncular etrafında gezinip duruyorlar, kurbanlar kesiliyor, sevinç tavan yapmış..
    la bi otobüse bu kadar sevinilir mi?. dedik ya yokluğun gözü kör olsun..

    sayın ilhan cavcav böyle bir kulübü aldı avrupada adının hece hece ezberleneceği söylenen bir kulüp haline getirdi. bizi çocuğu gibi gördü. profesyonelce eğitim bile olsa başka ellere vermedi. hep üstümüze titredi. bizi dışarıdaki tehlikelerden yamyamlardan koruma uğruna ömrünü verdi..

    hep iyi günleriyle anacağız..
    Konu MehmetGUNER tarafından (31-Jan-2017 Saat 09:16 ) değiştirilmiştir.

  13. #13
    Habertürk gazetesinin Ankaralı spor yazarı Atilla Türker'in 29 Ocak 2017 günü yayınlanan yazısı: "İlhan Cavcav"

    Link:

    http://www.haberturk.com/yazarlar/at...9-ilhan-cavcav

  14. #14
    ALKARA
    Üyelik tarihi
    17 Mar 2013
    Bulunduğu yer
    Angara'nın göbüğü
    Mesajlar
    177
    Yaklaşık 10 yıl önceki bir genel kurul sırasında İlhan başkan kürsüde konuşmasını yaparken(e) ön sıralardan bir üyemiz başkana laf attı. Artık yaşlandığı ve bırakması gerektiği yönünde bir sataşmaydı bu. Doğal olarak başkan sinirlendi ve iki elini yumruk yapıp havaya kaldırarak tıklım tıklım dolu olan salona şöyle seslendi; " Bana hiç ölmeyecekmişim gibi geliyor, hayat güzel yaşamak ondan da güzel"

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •