İlk yarı oynanan futbol bana 2003 yılındaki G.Birliği'ni anımsattı. Kanat bindirmeleri, 6-7 oyuncu ile rakip ceza sahasında paslaşmalar, kaçan goller sezon başından beri ilk defa rahatça arkama yaslanıp keyfile maçı seyretmemi sağladı. Barcelona'nın maçlarını seyrettiğimden biliyorum, o takım bile rakibi karşısında ancak bu kadar üstünlük sağlayabiliyor. İlk yarını normal skoru en az 5-0 olmalıydı.

"Tamam, biz olmuşuz artık" hissiyatı ile ikinci yarıda güzel futbolun ve gollerin devamını beklerken hevesim kursağımda kaldı. İlk yarıda oynanan oyun ile ikinci yarı arasında gündüz ile gece kadar fark vardı. İlk yarının en iyileri Stancu ve El-Kabir sahada yoktu. Orta sahada Doğa dışındaki oyuncularımız sahada gezinip durdular. Ahmet Çalık'ın bu kadar kötü oynadığı bir devreyi hatırlamıyorum. Rakip 9 kişi kaldıktan sonra bir pas yapamadık. Mehmet Hoca'nın anlamsız oyuncu değişiklikleri işe yaramadı. Geçen haftanın en iyilerinden olan Berat, Stancu'nun yerine oyuna alınır diye bekledim ama bu hamle gelmedi. Ahmet Çalık ve kalecinin ortak hatası ile ilk golü yedik. Maçın bitmesine 60 saniye kala top bizdeyken 9 kişilik rakip karşısında pas yapıp bu 60 saniyeyi eritemedik. Biz tou ileriye şişirip rakibe verdik, kalemize şişirilen topta dörde beş yakalandık. 9 kişiden 3 dakikada yediğimiz iki golle tarihe geçtik.

Şimdi ilk yarıda oynanan futbola mı sevinelim, bu sezon her maçta yaşadığımız son dakika sendromuna mı üzülelim karar veremedim. Ancak çok açık bir gerçek var ki bu da takımımız sezon başında iyi çalışmamış ve kondisyon eksikliği her maçta bizi ikinci yarının sonlarında sıkıntıya sokuyor. Devre arasına kadar bunun çözümü olmayacak.