-
ALKARA
ZİR VADİSİ – STANOS
24.06.2012 | mehmetalicetinkaya.com
Yaklaşık kırk gün önce Agos’ta çıkan röportajından tanıdığımız ve bir aydır e-posta yolu ile yazıştığımız Rafi abi (Rafael Rıfat Demircan), 10 yıllık aradan sonra Ankara’ya geldi. Çarşamba gününden bugüne kadar Gençlerbirliği, eski Ankara, yaşantısı, çocukluğu gibi birçok konuda konuştuk, konuşmaya da devam ediyoruz.
Bugün ise Ural ve Zeynep ile birlikte Rafi abinin geldiğinden beri bahsettiği Zir Vadisi ya da eski adı ile Stanos’da büyüklerinin yaşadıkları köyü ve Ermeni mezarlığını bulmak üzere yola çıktık. Rafi abinin anlattığına göre Zir vadisi 1600’lerde Adana civarlarında yaşayan Ermenilerin ve İran gibi ülkelerden göç eden Ermenilerin yerleştiği yerlerden biri imiş. Babası ve dedesi de burada yaşamışlar. Babası 1915 civarlarında Hacıdoğan’a taşınmış. Kendisi de 1948’de Aktepe’de doğmuş.
Yola çıktığımızda elimizdeki tek veri burasının Yenikent civarlarında olduğu idi. Rafi abinin Zir vadisine en son yaklaşık olarak 30 yıl önce geldiğini de düşününce işimiz biraz zordu. Yenikent merkezdeki kavun-karpuz heykelinden u-dönüşü yapıp Gökler köyüne doğru yönlendiğimizde bizi eski bir köprü karşıladı. Rafi abi bir anda heyecanlandı. Zeynep de bu köprüyü internette gördüğünü söyledi. Zir çayını ve vadisini bulmuştuk. Bir süre daha yola devam ederken Rafi abi, “nasıl oluyor da yıkılmıyor dediğimiz bir kayalık olmalı buralarda” dedi. Bir süre gittikten sonra bahsettiği kayayı da gördük.
Çayın sağ tarafında peri bacalarındakilere benzeyen, yıkılmadıklarına hayret edilecek kayalıklar vardı. Üstünde pencere gibi oyuklar bulunan en büyük kayalığın önünde durduk. Rafi abi heyecanla etrafı izlemeye ve hatırlamaya çalışıyordu. Ben o oyuklardan en yakın olanına tırmanmak istedim. Yukarı doğru tırmanırken kafamın üstünden ince sesli bir şeyin geçtiğini fark ettim. Önce önemsemedim ama bir süre sonra çoğalmaya başladı. Önce birinin bir şey fırlattığını ya da ateş ettiğini düşündüm. Sonradan bunların kuş olduğunu anladım. Garip bir şekilde kafamın hemen üstünden çok yakın geçiyorlardı. Aşağıya doğru inip hemen Özge’yi aradım ve “sanırım bana saldırıyorlar” dedim. O bunun pek mümkün olmadığını söyledi. Onun gazı ile tekrar yukarı yönlendiğimde yine aynı şeyler oldu. Yüzüme çarparlar ve aşağı yuvarlanırım diye biraz tırstım ve aşağıya doğru yöneldim. Ama kuşlar benzer bir şekilde kafamın üstünden uçmaya devam ettiler. Sonradan biri bu kuşların kırlangıç olduğunu söyledi. Garipti…
Tekrar arabaya atlayıp yola koyulduk. Zir ya da sanırım şu anki adıyla ova çayını solumuza alıp devam ediyorduk. Ardından Rafi abinin yönlendirmesi ile çayın üstünden geçip eski tren yolunu geçtik. Bir süre Çimşit köyüne kadar tırmandık ama bir sonuç alamadık. Çaya doğru dönüş yolunda Kesiktaş tabelası gördük. Rafi abi isimden doğru yerde olduğunu hatırladı.
Biraz ileride üzerinde “İstasyon” yazan eskimiş bir tabela gördük ama gösterdiği yönde herhangi bir yol yoktu. Muhtemelen kapanmıştı. Rafi abi babasının yaşadığı köyün çay ile eski tren rayları arasında olduğunu söyledi. Biz de tren rayına paralel devam etmeye karar verdik.
Tren rayı ile aynı seviyeye geldiğimizde çay ile raylar arasında eski bir patikaya girdik ve o yol bizi Kesiktaş tren istasyonunun olduğu yere götürdü. Şu anda istasyonla ilgili tabela dışında herhangi bir şey kalmamıştı. Birkaç taş yıkıntı ve muhtemelen çayın taşmasını engellemek için kurulan su seddi dışında pek bir şey yoktu. Arabadan inip geri kalan yolu yürümeye başladık. Biraz sonra toprağı çatlamış bir alana geldik. Rafi abi büyük bir heyecanla önümüzden adeta koşarak gidiyordu. Biz de onu takip ediyorduk. Küçükken bu alanda ördek avladığından ve büyüklerinin de balık tuttuğundan bahsetti. Şu anda buradan geçen çayın suyu çok azalmıştı ve muhtemelen bağlanan kanalizasyondan ötürü çok pis kokuyordu. Bir süre daha gitmeye devam ettik. Daha önce olmadığını söylediği asma bir köprü gördük. Uyarılarımıza rağmen Rafi abi, “biz Ankara bebesiyiz ne olacak yahu!” diyerek bir hamlede karşıya geçti. Bir süre daha inceledi ve ardından bize burada 1950’lerde meyve bahçelerinin/bağların/yeşilliklerin olduğundan bahsetti. Yine aynı yıllarda burada sadece bir evin kaldığını ve o evin sahibinin de buradan hiçbir zaman gitmek istemediğini söyledi. Çocukluğunda büyüklerinin buraya gelip çay kenarında oturup ağlaştıklarını anlattı.
Çoraplarımıza batan “sahte başakları” temizledikten sonra dönüş yoluna koyulduk. Nerede ne yesek diye düşünürken Yenikent’te piknikte olan Uralların arkadaşlarından teklif geldi ve biraz malzeme alıp güzel bir mangal yaptık. Güzel bir gündü…
kaynak: http://www.mehmetalicetinkaya.com/20...vadisi-stanos/
Yetkileriniz
- Konu Acma Yetkiniz Yok
- Cevap Yazma Yetkiniz Yok
- Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
- Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
-
Forum Kuralları
Paylaş